Sevgili Ali Çakıroğlu'nun hakkımızda ettiği iki kelam...
Müziğe
ve söz yazmaya gerçekten çok küçük yaşlarda başladı.
Bildiğimiz enstrümanlar onun ilgi alanına hiç girmedi. Aynı şey
dil için de geçerli. Çocukluğundan beri icat etmek istediği
şeylerin arasında yeni bir dil de vardı. Sonunda bu iki özlemden
HAMERAN doğdu. 7 yaşında “işçi
sınıfının ezildiği”ne, Afrika’daki aç çocuklara dair
yılbaşı şiirleri yazan çocuk, en sonunda kendisini RAP’e
adadı. İcat ettiği dil de “Türkçe RAP”te bir lehçeydi.
Biz
onun "Şero" dönemini de biliyoruz. Yaklaşık 15 yıldaki
ilerlemesi hayranlık verici. Odaya kapanan ve oradan kargacık
burgacık el yazısıyla “cinnet/vahşet/dehşet” sözleriyle
dışarı fırlayan delikanlıdan Gezi ağıtlarına gerçekten uzun
ve zahmetli bir yol yüründüğü kuşku götürmez. Bireysel olan
da politiktir. Sitüasyonistlerin “canımız sıkılıyor; bizim
can sıkıntısından başka kaybedeceğimiz bir şey yok”
şeklindeki görüşlerini benimsemiş gibi geçen yeni yetmelik
dönemi geride kaldı. Aynı formda başka bir öz, diyalektiğin
kanıtı olmalı. Rap formunu koruyup, özünü baş aşağı
çevirmek isteyen delikanlı, bu durumda Marx’ın Hegel’e
yaptığını yapmış sayılır. Daha sonra Blackleft’e
evrilmeyip, bireysel çıkmazlarda debelenen apolitik Amerikan
rapinden, devrimci bir rap yaratma çabası ve inadı artık
selamlanmalı!

Bu
rap “herkese var da bize yok mu?” türünden sözlerle; lüks bir
araba ya da yata doluşmuş kızlı erkekli kenar mahalle
delikanlılarının gösterileriyle değil; toplumsal direnişle
besleniyor. Gezi’de yüreği kanayanlar burada Rap’i
kızıllaştırıyor. 1960’lı ve 1970’li yıllarda miting
meydanları ve anma gecelerinde halk aşıkları ellerinde sazlarıyla
çıkar türkü ve türküden bozma marşlar söylerlerdi.
Türkiye’nin hızlı şehirleştiği, kır ve köy kökenli
gençliğin üniversitelere doluştuğu dönemde, bu köylü müzik
kapitalizmin hayatı metalaştırıp eski feodal ilişkilere son
vermesine “tepki”ydi. Aralarında gerçekten eski aşık
geleneğini yaşatanlar olduğu gibi, gecekondularda şehirleşmeyi
tanıyan ve yoğun çelişkilerden beslenen bir arabeske kayanlar da
oldu. Şimdi sazın yerini gitar, bateri, saksofon, keman gibi
enstrümanlar aldı. O günden bugüne kırlarda yaşayanların
sayısı hızla azaldı; kültürel olarak köy kültürü arkaik bir
kalıntı gibi kaldı. Bir yandan büyük şehirlere, bir yandan
Avrupa’ya siyasal ve ekonomik amaçlı göç, sadece devrimci
teoriyi değil, çoğunlukla devrimci türkü ve marşların
sözlerini de değiştirmeye başladı.

İyi
ki Hameran var! (Elbette Hameran’ı var etmek için didinen Özden’i
ve Mahir bebeği unutmuyoruz; başarının “bireysel”i
“kolektifliği” içinde barındırır.)
Ali Çakıroğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder